1. İÇERİKLER

  2. ANTALYA

  3. ALANYA

  4. ALDAP Gazze'deki Soykırımın Birinci Yılında Sessiz Kalmadı

ALDAP Gazze'deki Soykırımın Birinci Yılında Sessiz Kalmadı

Alanya  Dayanışma Platformu ( ALDAP), Gazze'de bir yıldır devam eden saldırı ve katliama karşı miting gerçekleştirdi.

A+A-

Türkiye'de 60'tan fazla şehirde, Filistin için destek yürüyüşleri gerçekleştirildi.

Alanya'da Ellerinde Filistin ve Türk bayraklarını taşıyan vatandaşlar, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana süren saldırıları nedeniyle Filistin'de yaşanan insanlık dramına dikkati çekmek ve Gazzelilere destek olmak amacıyla siyonist işgal rejimine lanet Filistin'e de destek sloganları atarak basın açıklaması düzenlendi.

Alanya  Dayanışma Platformu ( ALDAP), Filistin'de katliamın ve devam eden saldır birinci yılında Gazze’de Yaşanan Soykırımı hatırlatmak için basın açıklaması düzenledi.

Alanya İlçe Müftüsü Dr. İhsan İlhan, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının 365. gününde Kaymakamlık önünde düzenlenen programa katılarak konuşma yaptı.

“Direnişe selam, siyonizme lanet” sloganıyla gerçekleştirilen programda, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar ellerindeki Türk ve Filistin bayraklarıyla Filistin’e destek verdi.

Vatandaşlar, Alanya Dayanışma Platformu (ALDAP) tarafından yapılan basın açıklamasının ardından hayatını kaybedenler için dua ederek dağıldı.

Yapılan Basın Açıklamasını platform adına Hasan İlhan okudu.

Vicdan Sahibi değerli Alanyalılar!

Bugün, dünyada eşine az rastlanır bir ittifakla toprakları gasp, halkı yok edilen Filistinli kardeşlerimize destek
olmak, yaşanan soykırıma isyan etmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Bu soylu eylem ve yapılan insanlık yoklamasında “ben de varım” diyerek, kardeşlerine, insanlığa ve tarihe
karşı sorumluluğunu yerine getiren her birinize duyarlılığınızdan dolayı teşekkür ediyoruz.

Değerli Filistin dostları!

Bugün, soykırımcı İsrail rejimini yaptıklarını anlamak için sapkın bir anlayışın ürünü olan Siyonist ideolojinin
tarihini bilmek gerekir. 1897 yılında temeli atılan Siyonist işgal devletinin uzun vadeli hedefi Arz-ı Mevud
olarak ifade edilen tüm coğrafyayı işgal etmektir. 1917 Balfur Deklerasyonu ile resmen başlayan işgal ve
katliam, 1948 yılında kurulan Siyonist terör rejimi ile sistematik bir hale dönüşmüştür. Yahudiler, İsrail'in
kuruluş sürecinde Filistin topraklarının % 5,6’sına sahipken BM tarafından 1948 yılında Filistin topraklarının
% 56'sı gasp edilerek Siyonist çeteye verilmiştir. Bugün İsrail, İslam dünyasının kalbine saplanmış gayrimeşru
bir işgal yönetimidir.

Siyonist apartheid rejim adeta mutlak kötülüğün merkezi olarak insanlığın başına gelmiş en büyük
felaketlerden birisidir. Yüz yıldır belirli aralıklarla devam eden vahşi katliam ve işgal eylemleri nedeniyle
sabıkası soykırımlarla dolu olan İsrail, özellikle bir yıldan beri Filistin’de soykırım suçunu en vahşi şekilde
işlemektedir. 265 gündür kesintisiz devam eden saldırılar sonucu on binlerce çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve
engelli ve yüzlerce gazeteci, sağlık çalışanı, insani yardım çalışanı katledildi.

İsrail'in terörü karşısında BM ve AB gibi uluslararası örgütler engelleyici bir rol üstlenmedikleri gibi, İsrail'i
koruyup kollamaktadırlar. AB’ne üye ülkeler İsrail’e silah ve para desteğinde bulunurken; BM Güvenlik
Konseyi, İsrail terör örgütünün dokunulmazlığını tescilleyen bir rol üstlenmiştir. Uluslararası ilişkilerde “İsrail
istisnacılığı” olarak tanımlanan bu tavır, uluslararası mekanizmaları, hukuku, insan hakları sözleşmelerini
işlevsizleştirmiş, uluslararası sistemin ana aktörü olan emperyalist batı ülkeleri bu Siyonist soykırımın ortağı
olmuşlardır.

Öte yandan katil İsrail’i en çok cesaretlendiren durum ise İslam ülkelerinin bu vahşete karşı birlik içinde
caydırıcı bir tepki göstermemeleridir. İslam işbirliği teşkilatı üyesi ülke yöneticileri, halklarının beklentilerine
uygun önemli bir adım atmamış, sessiz ve seyirci kalarak bu vahşetin büyümesinde pay sahibi olmuşlardır.
İşte bu durumda Batılı ülke yönetimlerinin işbirlikçi tavırları ve diğer ülkelerin duyarsız yönetimlerine
rağmen uyanan küresel vicdan ise insanlığın umudu olmuştur.

Artık herkes anlamaktadır ki İsrail sorunu dünyanın kayıtsız kalamayacağı insani ve vicdani bir sorundur. Yüz
yıldır yaşananlar göstermiştir ki İsrail uluslararası hukuk mekanizmalarında yargılanıp ceza almadığı ve
yalnızlaştırılmadığı sürece sorun gerçek anlamda çözülmeyecektir.

7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu, toprakları işgal edilmiş, soykırıma maruz kalırken yalnız bırakılmış Filistin
halkının insani çırpınışını temsil etmektedir. Şehit Ahmet Yasin’in şahsında “Dirensek de öldürüyorlar,
direnmesek de; biz direnmeyi seçtik” diyen Filistin halkının meşru temsilcisi HAMAS, işgal, soykırım ve
katliamlara karşı direnişe öncülük etmektedir.

Arz-ı mevud safsatasıyla, saldırgan tutumunu Gazze, Batı Şeria ve tüm Filistin’den sonra Lübnan’a da
taşımıştır. Siyonist rejimin bu azgın tutumu bölge halkları için açık bir tehdittir. Kıbrıs’a ve Türkiye’ye doğru
sıçrayacağı açık olan bu cüretkâr tehdidin tüm dünyayı kaosa sürükleyebileceği görülmelidir.
Azgınlıkta sınır tanımayan bu sapkın zihniyetin dünyayı ve insanlığı sürüklediği yer düşünüldüğünde
uluslararası örgütlerin, devletlerin, kurumların ve fert fert her birimizin insani ve hayati sorumluluklarının
olduğu unutulmamalıdır.

Vicdanlı halkların gördüğü bu durum karşısında yönetimlerin de aklını başını toplayarak harekete geçmeleri
gerekmektedir. Birleşmiş Milletlerde veto yetkisini kullanarak İsrail’i koruma altına alan güvenlik konseyi
üyelerinin daha önce de örneği yaşanan şekilde genel kurul tarafından baypas edilerek duruma müdahale
edilmesi vicdanlı halkların çağrısıdır.

İslam İşbirliği Teşkilatı, adının hakkını verecek bir uyanışla somut ve caydırıcı tedbirleri hayata geçirmek
zorundadır. Filistin’e abluka uygulayan Ür dün ve Mısır gibi ülkeler ablukayı daha fazla geciktirmeden derhal
kaldırmalı, bütün İslam ülkeleri İsrail ile ticari ilişkilerini kesmelidir.

Türkiye’de, bu zulüm ve tehdit karşısında tereddütlü davranan siyaset ve bürokrasinin tüm aktörleri, millî ve
insani hassasiyetleriyle tanınan milletimizin beklentilerini karşılayacak somut politikalar izlenmelidir.
İsrail'in devlet değil terör örgütü olduğu gerçeğinden hareketle, Siyonist çeteyi devlet olarak tanıma kararı
iptal edilmelidir.

Başta çifte vatandaş statüsünde İsrail ile bağlantısı olan kişiler olmak üzere, bu soykırımcı terör çetesiyle en
ufak iltisaklı olan yerli ve yabancı aktörler, milli güvenliği tehdit eden unsurlar olarak tanımlanmalı ve etkisiz
kılınmalıdır. Bu bağlamda TBMM Genel Kurulunda görüşülmeyi bekleyen kanun teklifi ivedilikle gündeme
alınarak oy birliği ile kabul edilmelidir.

Soykırım suçunu işleyen Siyonist yöneticilerin yargılanması yönündeki suç duyurularının işleme konulabilmesi
için Adalet Bakanlığı derhal izin vermelidir. Ayşenur Ezgi Eygi’’yi katleden Siyonist teröristlere karşı başlatılan
soruşturma ivedilikle sonuçlandırılarak katillerin yargılanması sağlanmalıdır.
Bu çeteye destek veren ABD ve Batı bloğuna hizmet sunan başta Kürecik olmak üzere tüm askerî üsler
kapatılmalıdır.

Bakü-Ceyhan Boru Hattı üzerinden soykırıma enerji desteği kesilmelidir.

Sanatçısından akademisyenine, gazetecisinden iş adamına, gencinden yaşlısına kadar her vicdan sahibi
vatansever kardeşimiz, topyekûn bir mücadele şuuruyla kenetlenerek ortak cephe oluşturmalı; İsrail ve
yardakçılarına karşı katı bir boykot ve direniş sürdürmek üzere teşkilatlanmalıdır. Katillere göz kırpan, mesaj
ve moral veren kaypak yaklaşımlar sergileyenlere karşı ortak tepki gösterilmelidir.
İktidar ve muhalefetiyle belediyeler dâhil tüm kamu kurum ve kuruluşlarında Siyonizm’e destek veren
ürünlere karşı boykot uygulanmalıdır.

İsrail’e yönelik yaptırım kararını delen iş adamları soykırıma destek olma suçundan yargılanmalı bu yönde
caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.

Üniversiteler arası Kurul ve Yükseköğretim Kurulu tarafından akademik çalışmalarda index değeri arttırılarak
muteber hale getirilen; bilimsel, akademik ve entelektüel müktesebatımızı bedelsiz bir şekilde Siyonist
yapıların hizmetine sunan anlayıştan vazgeçilmeli; küresel Siyonist akademik işgalin sona erdirilmesi için
derhal harekete geçirilmelidir.

Her geçen gün stratejik önemi artan dijital sektörler başta olmak üzere, gıda, tıp, teknoloji ve savunma
sektörlerinden başlanarak, her alanda Siyonist terör tehdidine karşı yerli ve millî adımlar atılmalıdır.
Kültür, sanat ve sporun barış içinde bir dünyada anlamlı olabileceği gerçeğinden hareketle; sahneden,
kürsüden, tribünden yükselen “soykırıma isyan” çağrısına herkes destek vermelidir. Özellikle kültür sanat
camiası bir avuç Siyonist uşağının oluşturduğu mahalle baskısından kurtularak vicdanların sesine kulak
verilmelidir.

Değerli Filistin dostları!
Vicdan sahibi değerli Alanyalılar!

İnsanlık tarihi iyilerle kötülerin mücadelesinden ibarettir. Bizler tüm insanlığın can, mal, akıl, nesil ve inanç
emniyetlerinin sağlandığı adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyor ve bu uğurda mücadele ediyoruz.
Bugün bu inancımızın ve duruşumuzun gereğini yaparak bir arya geldik, adımlarımızı yeryüzünü cehenneme
çeviren kötülerin ittifakına karşı isyan etmek için attık. Bu kararlı tutumumuzu, Siyonist İsrail yaptıkların
bedelini ödeyinceye kadar devam ettireceğiz. İnsanlığa karşı sorumluluğumuzun gereğini yapacak,
mazlumların sesi, çığlığı olacak; Siyonist düzen ve onun işbirlikçilerine karşı direnişimize devam edeceğiz.


Kahrolsun küresel emperyalizm!
Yaşasın zulme karşı direnişimiz!

462210418-952776286878444-8150583385585957567-n.jpg462266561-952776300211776-4409001998329244616-n.jpg462291841-952776283545111-7913600928281573566-n.jpg

 

1-008.jpg2-005.jpg4-005.jpg3-005.jpg

İÇERİĞE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.